Anoreksiya Nervoza: Görünmeyen Bir Sessiz Çığlık
Son günlerde kamuoyunu derinden etkileyen genç bir ismin, Nihal Candan’ın vefatıyla yeniden gündeme gelen Anoreksiya Nervoza, ne yazık ki hâlâ yeterince tanınmayan, fark edilmesi zor ve sonuçları son derece ciddi bir yeme bozukluğudur. Yaşamı tehdit edebilecek düzeyde bedensel zayıflıkla seyreden bu hastalık, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal birçok dinamiği de içinde barındırır. Bu yazıda Anoreksiya Nervoza’yı daha yakından tanıyacak, hastalığın psikolojik kökenlerine ve günümüzde sosyal medyanın bu süreci nasıl etkileyebildiğine birlikte bakacağız.
Anoreksiya Nervoza Nedir?
Anoreksiya Nervoza (AN), bireyin kilo alma korkusu ve bozulan beden algısı nedeniyle aşırı diyet yapması, yemek yemeyi kısıtlaması ya da tamamen bırakmasıyla karakterize edilen ciddi bir yeme bozukluğudur. Kişi, bedeninin çok zayıf olmasına rağmen kendini hâlâ “kilolu” olarak algılayabilir. Kilo almayı yoğun bir tehdit gibi algılar ve çoğu zaman bedenini kontrol altında tutma çabası, yaşamdaki birçok şeyin önüne geçer.
Fiziksel belirtiler arasında:
Yoğun kilo kaybı
Adet döngüsünün durması
Kalp ritim bozuklukları
Düşük tansiyon ve elektrolit dengesizlikleri
Saç dökülmesi, cilt kuruluğu gibi metabolik yavaşlamalar bulunur.
Psikolojik belirtiler ise genellikle:
Mükemmeliyetçilik
Kontrol ihtiyacı
Kaygı bozuklukları
Kendilik algısında bozulma
Sosyal geri çekilme şeklinde ortaya çıkar.
Sadece Yemekle İlgili Değil: Görünmeyen Psikolojik Dinamikler
Anoreksiya Nervoza, dışarıdan sadece “yememek” gibi görünse de, aslında çok daha derin psikolojik yapıların dışavurumudur. Birey için yemek kontrolü, çoğu zaman içsel bir boşlukla başa çıkmanın yolu haline gelir. Kendine yabancılaşma, yeterince iyi hissetmeme, değersizlik duyguları, yaşam üzerinde kontrol kuramama gibi içsel deneyimler, beden üzerinden bir kontrol alanı yaratılarak “düzenlenmeye” çalışılır.
Özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde, kimlik gelişimiyle birlikte beden algısı da oldukça hassastır. Bu dönemde karşılaşılan eleştiriler, beklentiler ve karşılaştırmalar, bireyin kendi bedenine ve benliğine yabancılaşmasına neden olabilir.
Sosyal Medya, Linç Kültürü ve Anoreksiya Nervoza
Günümüzde yeme bozukluklarını etkileyen en önemli toplumsal faktörlerden biri sosyal medya. Sürekli olarak “ideal beden”, “kusursuz güzellik” ve “mükemmel yaşam” imgelerinin ön planda tutulduğu bu mecralar, özellikle genç bireylerde gerçekçi olmayan bir beden algısına ve değersizlik hissine yol açabiliyor.
Bununla birlikte, sosyal medyada maruz kalınan linç kültürü — yani bedene, görünüme ya da davranışlara yönelik sert, acımasız ve çoğu zaman grup halinde yapılan eleştiriler — psikolojik anlamda yıkıcı etkiler yaratabiliyor. Özellikle daha önce beden imajı ile ilgili hassasiyetleri olan kişiler için bu tür yorumlar, yeme davranışlarını daha da bozabilecek kadar güçlü tetikleyiciler haline gelebiliyor.
Nihal Candan’ın yaşadığı süreçte sosyal medya üzerinden aldığı ağır eleştiriler, dışarıdan görünenin çok ötesinde içsel bir çöküşü tetiklemiş olabilir. Bu da bize, yeme bozukluklarının sadece kişisel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal farkındalık gerektiren bir ruh sağlığı meselesi olduğunu gösteriyor.
Erken Müdahale Hayat Kurtarır
Anoreksiya Nervoza'nın en tehlikeli yönlerinden biri, uzun süre fark edilmemesi ya da çevre tarafından "iradeli", "disiplinli", "zayıf ve güzel" gibi övgülerle örtülmesidir. Ancak bu sürecin uzaması, bireyin fiziksel sağlığının yanında psikolojik dayanıklılığını da ciddi biçimde zayıflatır.
Bu nedenle:
Beden algısıyla ilgili yoğun kaygılar yaşayan,
Yemek yemekten kaçınan,
Sürekli kilo ve dış görünümle meşgul olan,
Sosyal ortamlardan uzaklaşan bireylerin,
profesyonel bir destek alması oldukça önemlidir.
Tedavi süreci; psikoterapi, beslenme desteği ve bazen tıbbi müdahaleyi içeren çok yönlü bir yaklaşımla yürütülmelidir. EMDR Terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Şema Terapi gibi yöntemlerle altta yatan duygusal temalara da çalışmak mümkündür.
Son Söz: Daha Nazik, Daha Anlayışlı Olabiliriz
Anoreksiya Nervoza, sadece bedenle değil, benlikle, duygularla ve toplumsal baskılarla ilgili bir sorundur. Bu yüzden daha fazla yargılamadan önce, daha fazla dinlemeye, anlamaya ve destek olmaya ihtiyacımız var.
Her beden değerlidir. Her insan, göründüğünden çok daha fazlasıdır.